SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

KASSAME BAHSİ

<< 1671 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

9 - (1671) وحدثنا يحيى بن يحيى التميمي وأبو بكر بن أبي شيبة. كلاهما عن هشيم. (واللفظ ليحيى) قال: أخبرنا هشيم عن عبدالعزيز بن صهيب وحميد، عن أنس بن مالك؛ أن ناسا من عرينة قدموا على رسول الله، صلى الله عليه وسلم، المدينة. فاجتووها. فقال لهم رسول الله صلى الله عليه وسلم (إن شئتم أن تخرجوا إلى إبل الصدقة فتشربوا من ألبانها وأبوالها) ففعلوا. فصحوا. ثم مالوا على الرعاة فقتلوهم. وارتدوا عن الإسلام. وساقوا ذود رسول الله صلى الله عليه وسلم. فبلغ ذلك النبي صلى الله عليه وسلم. فبعث في أثرهم. فأتى بهم. فقطع أيديهم وأرجلهم. وسمل أعينهم. وتركهم في الحرة حتى ماتوا.

 

{9}

Bize Yahya b. Yahya Et-Temîmî ile Ebû Bekir b. Ebi Şeybe, ikisi birden Hüşeym'den rivayet ettiler. Lâfız Yahya'nındır. (Dediki): Bize Hüşeym, Abdulâzîz b. Suheyb ile Humeyd'den, onlar da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi ki,

 

Ureyne (kabilesin) den bazı kimseler Medine'ye Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in yanına gelmişler, fakat havasını ağır bulmuşlar. Bunun üzerine Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendilerine:

 

«Dilerseniz zekât develerinin yanına çıkın da onların sütlerinden ve bevillerinden için!» buyurmuş. Onlar da bunu yapmış ve düzelmişler. Sonra çobanlara hücum ederek onları öldürmüşler ve İslâm'dan dönmüşler. Resülullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in develerini de sürüp götürmüşler. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu duyarak hemen arkalarından adam göndermiş. Ve Ureyneliler getirilmiş. O da onların ellerini, ayaklarını kesmiş; gözlerini oymuş; ve onları ölünceye kadar Harra'da bırakmış.

 

 

10 - (1671) حدثنا أبو جعفر محمد بن الصباح وأبو بكر بن أبي شيبة (واللفظ لأبي بكر) قال: حدثنا ابن علية عن حجاج بن أبي عثمان. حدثني أبو رجاء مولى أبي قلابة عن أبي قلابة. حدثني أنس؛

 أن نفرا من عكل، ثمانية، قدموا على رسول الله صلى الله عليه وسلم. فبايعوه على الإسلام. فاستوخموا الأرض وسقمت أجسامهم. فشكوا ذلك إلى رسول الله صلى الله عليه وسلم. فقال (ألا تخرجون مع راعينا في إبله فتصيبون من أبوالها وألبانها؟) فقالوا: بلى. فخرجوا فشربوا من أبوالها وألبانها. فصحوا. فقتلوا الراعي وطردوا الإبل. فبلغ ذلك رسول الله صلى الله عليه وسلم. فبعث في آثارهم. فأدركوا. فجيء بهم. فأمر بهم فقطعت أيديهم وأرجلهم وسمر أعينهم. ثم نبذوا في الشمس حتى ماتوا.

وقال ابن الصباح في روايته: واطردوا النعم. وقال: وسمرت أعينهم.

 

{10}

Bize Ebû Ca'fer Muhammed b. Es-Sabbâh ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe rivayet ettiler. Lâfız Ebû Bekr'indir. (Dediki): Bize İbni Uleyye, Haccâc b. Ebî Osman'dan rivayet etti. (Demişki): Bana Ebû Kılâbe'nin âzâdlısı Ebû Recâ', Ebû Kılâbe'den naklen rivayet etti. (Demişki): Bana Enes rivayet etti ki,

 

Ukl (kabilesin) den sekiz kişi Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek İslâm üzerine ona bey'at etmişler. Fakat o yerin havası kendilerine ağır gelmiş, vücutları hastalanmış. Bunu Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e şikâyet etmişler. O da :

 

«Bizim çobanlarla develerinin yanına çıkarak bevillerinden, sütlerinden içmez misiniz?» buyurmuş.

 

— Hay hay! demişler; ve çıkarak develerin bevllerinden, sütlerinden içmişler de düzelmişler. Arkacığından çobanı öldürerek develeri sürmüşler.

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bunu duymuş. Hemen izlerinden adam göndermiş; ve yakalanarak getirilmişler. O da emir buyurmuş ve elleri, ayakları kesilmiş; gözlerine mil çekilmiş. Sonra güneşe atılmışlar; nihayet ölmüşler.

 

İbni. Sabbâh kendi rivayetinde:

 

«Develeri birbiri ardınca sürdüler.» Bir de: «Gözleri çivilendi.» dedi.

 

 

11 - (1671) وحدثنا هارون بن عبدالله. حدثنا سليمان بن حرب. حدثنا حماد بن زيد عن أيوب، عن أبي رجاء، مولى أبي قلابة. قال: قال أبو قلابة: حدثنا أنس بن مالك قال: قدم على رسول الله صلى الله عليه وسلم قوم من عكل أو عرينة. فاجتوا المدينة. فأمر لهم رسول الله صلى الله عليه وسلم بلقاح. وأمرهم أن يشربوا من أبوالها وألبانها. بمعنى حديث حجاج بن أبي عثمان.

قال: وسمرت أعينهم وألقو في الحرة يستسقون فلا يسقون.

 

{11}

Bize Hârûn b. AbdiIIâh rivayet etti. (Dediki): Bize Süleyman b. Harb rivayet etti. (Dediki): Bize Hammâd b. Zeyd, Eyyûb'dan, o da Ebû Kılâbe'nin âzâdlısı Ebû Recâ'dan naklen rivayet etti. (Demişki): Ebû Kılâbe şunları söyledi: Bize Enes b. Mâlik rivayet etti. (Dediki):

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Ukl (kabilesin) den yahut Ureyne'den bir cemaat geldi. Fakat Medine'nin havası onlara ağır geldi. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) de kendilerine sütlü develeri tavsiye ederek onların bevllerinden ve sütlerinden içmelerini emir buyurdu.

 

Hz. Enes, Haccâc b. Ebî Osman'ın hadisi gibi rivayette bulunmuş: «Gözlerine de mil çekildi ve Harraya bırakıldılar; su istiyorlar; fakat kendilerine su verilmiyordu.» demiştir.

 

 

12 - (1671) وحدثنا محمد بن المثنى. حدثنا معاذ بن معاذ. ح وحدثنا أحمد بن عثمان النوفلي. حدثنا أزهر السمان قالا: حدثنا ابن عون. حدثنا أبو رجاء، مولى أبي قلابة عن أبي قلابة. قال: كنت جالسا خلف عمر بن العزيز. فقال للناس: ما تقولون في القسامة؟ فقال عنبسة: قد حدثنا أنس ابن مالك كذا وكذا. فقلت: إياي حدث إنس. قدم على النبي صلى الله عليه وسلم قوم. وساق الحديث بنحو حديث أيوب وحجاج. قال أبو قلابة: فلما فرغت، قال عنبسة: سبحان الله! قال أبو قلابة: فقلت: أتتهمني يا عنبسة؟ قال: لا. هكذا حدثنا أنس بن مالك. لن تزالوا بخير، يا أهل الشام! ما دام فيكم هذا أو مثل هذا.

 

{12}

Bize Muhammed b. El-Müsennâ da rivayet etti. (Dediki): Bize Muâz b. Muâz rivayet etti. H.

Bize Ahmed b. Osman En-Nevfelî de rivayet etti. (Dediki): Bize Ezher Es-Semmân rivayet, etti. Her iki râvi demişlerki: Bize İbni Avn rivayet etti. (Dediki): Bize Ebû Kılâbe'nin âzâdlısı Ebû Recâ', Ebû Kılâbe'den rivayet etti. (Demişki): Ömer b. Abdilâzîz'in arkasında oturuyordum. Cemâate:

 

«Kasâme hakkında ne diyorsunuz?» diye sordu. Bunun üzerine Anbese: «Enes b. Mâlik bize şöyle şöyle rivayette bulundu...» dedi. Ben de:

 

— Enes bana rivayet etti, dedim. Bir kavim Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelmiş...»

 

Râvi hadîsi, Eyyûb ile Haccâc hadisi gibi nakletmiştir.

 

Ebû Kılâbe şöyle demiş: «Ben (rivayetimi) bitirince Anbese: Sübhânallah! dedi. Ben de: Beni itham mı ediyorsun yâ Anbese? dedim.

 

— Hayır! Enes b. Mâlik bize böylece rivayet etti. Bu yahut bunun misli aranızda bulundukça siz hayırlı olmakta devam edersiniz ey Şamlılar! dedi.

 

 

(1671) - وحدثنا الحسن بن أبي شعيب الحراني. حدثنا مسكين (وهو ابن بكير الحراني). أخبرنا الأوزاعي. ح وحدثنا عبدالله بن عبدالرحمن الدرامي. أخبرنا محمد بن يوسف عن الأوزاعي، عن يحيى بن أبي كثير، عن أبي قلابة، عن أنس بن مالك. قال: قدم على رسول الله صلى الله عليه وسلم ثمانية نفر من عكل. بنحو حديثهم. وزاد في الحديث: ولم يحسمهم.

 

{…}

Bize EI-Hasen b. Ebî Şuayb El-Harrânî de rivayet etti. (Dediki): Bize Miskin —ki İbni Bükeyr El-Harrânî'dir— rivayet etti. (Dediki): Bize Evzâi haber verdi. H.

 

Bize Abdullah b. Abdirrahmân Ed-Darimî dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Muhammed b. Yûsuf, Evzâî'den, o da Yahya b. Ebi Kesîr'den, e da Ebû Kılâbe'den, o da Enes b. Mâlik'den naklen haber verdi. Şöyle demiş:

 

Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Ukl (kabilesin) den sekiz kişi geldi...» Enes yukarıkilerin hadîsi gibi rivayette bulunmuş; ve hadîste:

 

«Onları dağlamadı.» cümlesini ziyade etmiştir.

 

 

13 - (1671) وحدثنا هارون بن عبدالله. حدثنا مالك بن إسماعيل. حدثنا زهير. حدثنا سماك بن حرب عن معاوية بن قرة، عن أنس. قال: أتى رسول الله صلى الله عليه وسلم نفر من عرينة. فأسلموا وبايعوه. وقد وقع بالمدينة الموم (وهو البرسام). ثم ذكر نحو حديثهم. وزاد: وعنده شباب من الأنصار قريب من عشرين. فأرسلهم إليهم. وبعث معهم قائفا يقتص أثرهم.

 

{13}

Bize Harun b. Abdillâh dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Mâlik b. İsmail rivayet etti. (Dediki): Bize Züheyr rivayet etti. (Dediki): Bize Simâk b. Harb, Muâviye b. Kurre'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Enes şöyle demiş:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Urayne'den birkaç kişi gelerek müslüman oldular; ve ona bey'at ettiler. Medine'de mûm —ki bir sam hastalığıdır— vâki' olmuştu...

 

Sonra yukarıkilerin hadîsi gibi nakletmiş; şunu da ziyâde eylemiştir:

 

«Yanında Ensârdaiı yirmiye yakın genç vardı. Bunları onlara gönderdi. Beraberlerinde onların izlerini araştıracak bir de izci gönderdi.»

 

 

(1671) - حدثنا هداب بن خالد. حدثنا همام. حدثنا قتادة عن أنس. ح وحدثنا ابن المثنى. حدثنا عبدالأعلى. حدثنا سعيد عن قتادة، ع أنس. وفي حديث همام: قدم على النبي صلى الله عليه وسلم رهط من عرينة. وفي حديث سعيد: من عكل وعرينة. بنحو حديثهم.

 

{…}

Bize Heddâb b. Hâlid rivayet etti. (Dediki): Bize Hemmâm rivayet etti. (Dediki): Bize Katade Enes'den rivayet etti. H.

Bize İbni Müsennâ dahî rivayet etti. (Dediki): Bize Abdülalâ rivayet etti. (Dediki): Bize Saîd, Katâde'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Hemmâm'ın hadîsinde: «Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e Urayneden bir cemaat geldi.» ibaresi; Saîd'in hadîsinde ise: «Ukl ve Urayneden» kaydı vardır. Hadis, yukarıkilerin hadisi tarzındadır.

 

 

14 - (1671) وحدثني الفضل بن سهل الأعرج. حدثنا يحيى بن غيلان. حدثنا يزيد عن سليمان التيمي، عن أنس، قال: إنما سمل النبي صلى الله عليه وسلم أعين أولئك، لأنهم سملوا أعين الرعاء.

 

{14}

Bana El-Fadl b. Sehl El-A'rac da rivayet etti. (Dediki): Bize Yahya b. Gaylân rivayet etti. (Dediki): Bize Yezîd b. Zürey, Süleyman Et-Teymî'den, o da Enes'den naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onların gözlerini oydu; çünkü onlar çobanların gözlerini oymuşlardı.

 

 

İzah:

Bu hadîsi Buhari: «Vudû*» bahsinin muhtelif yerlerinde, «Muharibin, Cihâd, Tefsir, Megâzi» ve «Diyât» bahislerinde; Ebü Dâvûd «Taharet» bahsinde; Nesâî «Muharebemde muhtelif râvilerden tahrîc etmişlerdir.

 

Hadîsin muhtelif rivayetlerinden anlaşılıyor ki, Ureyne ve Ukl kabilelerinden yedi sekiz kişi Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e gelerek müslüman olmuşlar. Fakat Medîne'nin havası kendilerine yaramamış. Hastalanıp zayıflamışlar; renkleri sararmış; ve Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'e müracaatla:

 

«Yâ Resûlâllah, biz hayvancılıkla geçinen insanlardık; şehirli değiliz; bizi doyur, sula! demişler; hattâ develerin yanına gitmek için izin istemişler: O da kendilerini ovaya develerin yanına göndererek tedavi için onların süt ve bevillerinden içmelerini tavsiye buyurmuş. Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in develeri 15 sağmaldan ibaret olup zekât develeri ile karışık olarak Küba civarında Zü'l-Hader denilen yerde güdülüyormuş. Bunlar develerin yanına giderek onların süt ve bevillerinden içmişler. Az zamanda iyileşip betleri benizleri gelince irtidâd ederek develerden birini boğazlamışlar. Çobanlardan birinin elini, ayağını kesmişler; diline ve gözlerine diken batırarak ölünceye kadar kızgın güneşin altında bırakmışlar; ve develeri alıp gitmişler. Sağ kalan çoban hâdiseyi haber vermiş: «Arkadaşımı öldürdüler; develeri de götürdüler.» demiş. Bunun üzerine:

 

Resûlullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) derhal yirmi kişilik bir süvari müfrezesini bunları ta'kîbe göndermiş. Kürz b. Câbir El-Gihrî'yi bu müfrezeye kumandan ta'yîn etmiş. Yardımcı olmak üzere yanlarına bir de izci vermiş. Giden müfreze şakileri yakalayıp getirmiş. Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'de onlara kendi amelleri cinsinden ceza vermiş... Bu hâdise nübüvvetin altıncı yılında vuku' bulmuştur.

 

Nevevî diyor ki: «Bu hadîs muhâriblere ceza verme hususunda esastır; ve ALLAH Teâlâ'nın :

 

(Allah ve Resulüne karşı harb eden ve yeryüzünde fesad çıkarmağa çalışan kimselerin cezası ancak ve ancak öldürülmek veya asılmak yahut elleri ile ayaklarının çapraz kesilmesi yahut o yerden sürgün edilmeleridir,) [Maide 33] âyet-i kerîmesine muvâfıktır. Ulemâ bu âyetten murâd ne olduğu hususunda ihtilâf etmişlerdir. îmam Mâlik: Bu âyet muhayyerlik ifâde eder. Binâenaleyh hükümdar, âyette sayılan cezalar arasında muhayyerdir; meğer ki muhârib, müslümanı öldürmüş olsun! O takdîrde kendisinin de öldürülmesi farz olur, demiş; Ebû Hanîfe ile Ebû Mus'ab-ı Mâlikî öldürse de hükümdarın muhayyer olduğunu söylemiş; Şafiî ile diğer ulemâ taksime kail olmuşlardır. Onlara göre: Muhâribler bir kimseyi öldürürler de malını almazlarsa öldürülürler. Öldürür, malını da alırlarsa, öldürülüp asılırlar. Malını alıp kendisini öldürmezlerse, el ve ayaklan çapraz kesilir. Yolcuları korkutur da bir şey almaz ve kimseyi öldürmezlerse, yakalanarak ta'zîr olunurlar. Bizim mezhebimize göre sürgünden murâd budur.

 

Ulemâmız: Zîra bu fiillerin zararı muhteliftir; binâenaleyh cezaları da muhtelif olur; âyet muhayyerlik bildirmez, demişlerdir.

 

Muharebenin hükümleri ovada sabit olur. Şehirlerde sabit olup olmiyacağında hilaf vardır. Ebû Hanîfe'ye göre sabit olmaz. İmam Mâlik ile Şafiî sabit olacağını söylemişlerdir...» Nevevî'nin sözü burada sona erer.

 

Kaadî İyâd'ın beyanına göre ulemâ Ureyne hadîsinin mânâsı hususunda ihtilâf etmişlerdir. Seleften bazılarına göre bu ceza Hudûd ve Muharebe âyeti inmezden önce verilmiştir. Âyet inince bu cezayı neshetmiştir. Bazılarına göre bu hüküm neshedilmemiş; muharebe âyeti onlar hakkında inmiştir. Resulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) bu cezayı kısas olmak üzere vermiştir. Çünkü mürtedler onun çobanına aynı muameleyi yapmışlardı.

 

Bâzıları nusle (yâni bazı uzuvlarını keserek düzeltme)'nin haram değil, tenzîhen mekruh olduğunu söylemişlerdir.

 

Su verilmeme meselesine gelince: Bu hususta Nebi (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)'in bir emri yoktur. Kaadî İyâd. «öldürülmesi farz olan bir kimse su isterse kasden manî olunup da kendisine iki âzâb birden tatbik edilemiyeceği hususunda müslümanlar ittifak etmişlerdir.» diyor. Fakat Nevevî buna i'tiraz etmiş; ve şunları söylemiştir: «Bu sahîh hadîsde beyân olunmuştur ki, mürtedler çobanı öldürmüş; İslâm'­dan dönmüşlerdir. Şu halde ne su istemede, ne de başka hususta kendilerine hürmet kalmaz. Ulemâmız: Yanında taharet için muhtaç olduğu suyu bulunan bir kimsenin o suyu ölümden veya şiddetli susuzluktan korkan bir mürtedde verip de teyemmüm etmesi caiz değildir. Fakat suyu isteyen bir zimmî veya hayvan olursa vermek lâzım gelir; bu takdirde o su ile abdest caiz olmaz, demişlerdir.»